Fotoğrafım
Bence tam söyleyecekken yuttuklarımızdır bizi mide fesatı yapan ..

19 Aralık 2010 Pazar

Herkes Kendi Yolunda








Son zamanlarda herkes kendine yeni bir yol çizdi. Bilmem farkında mısın blog? Herkes yaşadıklarını hiç yaşamamış gibi davranmayı bildi. Bir şekilde devam ettiler kaldıkları yerden. Yola beraber çıktığım insanlar bile ilk yol ayrımında sessizce terketti birlikte yürüdüğümüz yolları. Önce ayak izleri silindi sonra da kırıp döktükleri gitti. Vefasız çıktı bütün yol arkadaşlarım anlayacağın. Bir baktım ki arkamda hiç kimse kalmamış.

Hepsinin yüklerine omuz atmıştım oysa. Kimin ne yükü var bilemiyorsun. Bilemediğim birçok yükün altına girip ezilmiştim. "Olsun." demiştim "Dostluk bambaşka. En azından yalnız değilim." Nereden bilebilirsin ki yalnız karşılaşacağını çıkmaz sokaklarla? Nereden bilebilirsin ki herkes bambaşka yollar çizerken verilen sözlerin havada asılı kalacağını?

Benim penceremden hala aynı sokak görünüyor oysa. Kalabalık ve bir o kadar da eski. Oysa herkes pencerelerini değiştirdi. Farklı pencerelerden bakıyorlar hayata. Herkes birlikte baktığımızve yürüdüğümüz o ışıl ışıl sokağı unuttu. Belki de artık bir sokak değil bir şehir görüyorlar. Belki de o pencerelerden bakınca kurdukları hayaller görünmüyordur. Belki de o pencerelerde başka yollar başka yol arkadaşları veya başka yükler görünüyordur.

Başka umutlara gidiyor artık onların yolları. Başka hayallere açılıyor artık onların pencereleri. Kiminin yolu da çıkmaz sokaklara çıkıyor. Üzülüyor muyum bilmiyorum. Artık yol arkadaşı olmadığımızı biliyorum sadece. Yollar ayrılalı çok oldu.

Yalnız değilim elbette. Ama ardımda yürüyen kim varsa ayak izi kalmadan gitti. Aslında "Tesadüfen girdiğim bir yol bu zaten." deyip ilk kavşakta terk etmem lazım bütün yol arkadaşlarım gibi.

Geçen gün bir tanesi arayıp sordu mesela . "Nasılsın? Her şey yolunda mı?" diye.

Aslında biliyor o da. Her şey yolunda değil. Sadece herkes kendi yolunda.




Mide Fesatı ..

6 Aralık 2010 Pazartesi

Ben bu filmi görmüştüm




Geçen hafta Harry Potter serisinin son filmine gittim arkadaşımla. Son filmi ikiye ayırmışlar. Harry Potter efsanesi 2011 yılında sona erecekmiş yani. Kitabının bitmesiyle beni fena halde üzen Harry Potter serisi bu kez filmleri de bitirerek hayatımızdan sonsuza kadar çekilecek. Bu bir anlamda çocukluğumunda artık çoook eskilerde kaldığını görmekti. Ben hala yeni çıkan her filmde çocukluk anılarımı yad ederdim Harry Potter'la.

Sizi bilmem ama benim çocukluğum o yuvarlak gözlüklü çocuğu izleyerek geçti, J.K.'nin yarattığı dünyanın içinde olmayı dileyerek geçti. Harry Potter benim ilk okuduğum romandır ve bu yüzden benim için çok özeldir.
Her kitabını sabırsızlıkla bekledim,hiçbir filmini kaçırmadım. Hatta bazı filmlerini iki üç kez izledim. Hala da bıkmadan usanmadan izlerim. Sağolsun o yuvarlak gözlüklü çocuk beni öylesine kendi dünyasına çekmişti ki 11 yaşıma geldiğimde Hogwarts'dan mektup beklemeye başlamıştım. O denli seviyordum Harry Potter'ı anlayacağınız. Masallara hiçbir zaman inanmadım ama nedendir bilemiyorum Harry'nin dünyasının gerçek olduğuna her zaman inandım. Kötülerin yenik düştüğü,istemediğin şeyleri asanla yok edebildiğin,gerçek dostların ve gerçek kahramanların olduğu bir dünyada yaşadığımıza inanmak her zaman daha kolaydı çünkü. Harry Potter gerçek gibiydi ama değildi. Belki de yaşıtlarım da benim gibi düşündüler. Hepimiz Voldemort kadar acımasız olanlara karşı şansımız olduğuna inandık. Belki de bu yüzden sevdik o yuvarlak gözlüklü çocuğu. Belki de bu yüzden onun yaşadıklarını severek okuduk,onu bir arkadaş gibi sahiplendik,benimsedik.





Şimdi bir anı gibi hatırladığım şeyler o yıllarda gerçek olmasını beklediğim şeylerdi. Mutsuzluğuma sebepler bulmak yerine oturup Hogwarts'tan gelecek mektubu beklemiştim. Onun gibi harika dünyada yaşayacağımı düşünmüştüm. Hak eden herkese hakettiğinin verildiği bir dünyada.


Hiç unutmuyorum. On bir yaşındaydım. 5. sınıfa başlayacaktım. Okulun ilk günüydü. Okula gitmek istemiyordum. Yine yastığımın altında bir Harry Potter kitabıyla uyumuştum. Rüyamda Hogwarts'a gittiğimi görmüştüm. O zamanlar o kadar çok etkilerdi ki beni okula gitmeme fırsat vermeden beni Hogwarts'a davet eden mektubu bekliyordum. Tam Harry'nin okula ilk alındığı yaştaydım. "Gelmesi lazım." diyordum. Bir arkadaşım "Türkiye'deki çocuklara göndermiyorlarmış mektubu." demişti. Öyle inanıyordum ki gönderildiğine "Size gelmedi mi?" diye soruyordum arkadaşlarıma. O gün güneş ışığı girsin diye perdeleri açtım. Hala unutmuyorum pencere pervanzındaki o baykuşu. Hogwarts'tan mektup geldi diye ne kadar sevinmiştim. Arkası cama dönük bembeyaz bir baykuş. Hedwig gibi. Bana müjdeyi getirmişti. Gidip anneme söyledim penceremde bir baykuş olduğunu. Annem kuşları hiç sevmez. Pencereden kovuverdi kuşu. Öylesine üzülmüştüm ki anlatamam. Mektup getirdiğine o kadar inanmışım ki anneme küsüm baykuşu kovdu diye. Camı açıp arkasından öylece bakakaldığımı hatırlıyorum. Zaten o gün bugündür giden hayallerimin arkasından hep bakaldım öylece.








"Bir daha göndersinler lütfen Allah'ım." diye dua ettim milyonlarca kez. Tabi ki gelmedi. Ben bekledim,o gelmedi. En sonunda beklemekten vazgeçtim. Sonra zaman geçti, ben büyüdüm. Büyüdükçe anladım ki baykuş hayalleri getirmezmiş. Hayallerini çok yaşamak istiyorsan sen kulağından tutup getirirmişsin. Baykuş getirse getirse uğursuzluk getirirmiş.

Film bitip ışıklar söndüğünde bunları düşündüm. İlk filmine de yine o arkadaşımla gelmiştik. "Ben ağlarım son filmde ya. Resmen çocukluğumuzun filmi bitiyor." dedi üzgün üzgün. Doğruyu söyleyeyim ben ağlamam. Çocukluğumun filmi bitse de ağlamam. Artık hayallerimin gerçek olmasını beklemiyorum çünkü. Benim çocukluklarımın bütün filmleri çoktan bitti. O çocukluklarımın hepsi geride kaldı. Ben ömrümün en önemli devrini bitirdim artık hayallerle yaşamayarak,o devrin kahramanları bitse ne olur? Zaten en sonunda bütün kahramanlar katil olmuyor mu? Sana da ışıklar tekrar açıldığında "Ben bu filmi görmüştüm." demek kalmıyor mu?


Ben bu mutlu sonu da daha önceden görmüştüm biliyor musun?
Perde kapandı. Ben ise hala öylece bakıyorum.
Giden hayallerimin arkasından bakıyorum.
Herkes kalktı oturduğu yerden. Salonu birer birer terk ediyorlar.
Aradan yıllar geçse de bazı şeyler hiç değişmiyor.
Oyuncular farklı olsa da hikaye hep aynı.
Senaristler sanki dalga geçiyorlar.
Ben bu filmi daha önce görmüştüm. Sen de görmüş müydün ?




Mide Fesatı ..

19 Kasım 2010 Cuma

Kara Göründü



Nefes alıp vermek kadar kolay bahaneler bulmak. Asıl zor olan her tarafım imkansızlıklarla doluyken bulduğum bahaneleri unutmak,aldığım yenilgileri unutmak.
Kolay olan dururken hala zor olanın peşinden koşmak...


İstemediğim kadar olumsuzluk varken istediğim kadar hiçbir şey yok şu anda. Ama acınacak halde olsam bile kendime acımaya başlamadım henüz. Belki de sadece bunun için devam etmeliyim savaşmaya. Belki de sadece bu bile güçlü olduğumu düşündürtebilir bana.Sadece bana değil sana da. Hepimize. Direndiğimiz o kadar çok şey var ki aslında. Herkes ve her şey akıp giderken senin hala olduğun yerde kalabilmen bir mutluluk vermiyor mu sana ? Tamam, çok ilerleyemedin. İstediğin yerden çok daha uzaktasın belki. Ama düşmedin ötekiler gibi. Pes etmedin. Kendi bildiğin gibi gittin bütün yollardan. Belki de sadece bunun için devam etmelisin.

Evet sıkılıyorum veya sıkılıyorsun. Belki de yordu seni tüm haksızlıklar. Sen tırnaklarınla kazarken herkesin takma tırnakları var. Sen istediklerini hep almak zorundayken bazılarına altın tepsilerde sunuyorlar.Bazılarına cam kenarı düştü seni hep en rahatsız yerlerde oturttular.Herkesin dinlendikleri uzunken senin uzun yorgunlukların var.

Düşmemek için atlamak da yordu seni belki. Arkadan sürekli ittirenler de yordu. Düştüğün denizin dalgaları hırpaladı hatta.Bıktın da sürekli boğulacağını düşünmekten. Oysa bu dalgalar güçlendirdi seni farkında değil misin? Belki de uğruna acı çektiklerini daha değerli kıldı.Tam kıyıya ulaşmışken dalgalara teslim etme kendini.


Bak,kara göründü.



Mide Fesatı ..

9 Kasım 2010 Salı

On sekiz



Merhaba blog.

Baktım ki hiç böyle mutlu bir giriş yapmamışım yazılarıma. Ama enerjimi çekip alan bir sürü şey varken mutluluk dolu yazılar yazmak da hiç bana göre değil zaten. Biliyorsun hissettiklerimi yazıyorum sadece.

Bugün yeni bir başlangıca hazır olduğumu hissediyorum mesela. Geriye dönük kafamı kurcalayan,mutluluğumu elimden alan o lüzumsuz şeyleri yüksek raflardan birine koyup gözden uzağa kaldırıyorum. Başarabilirsem gerçekten mutlu olduğumda onları ortaya çıkarıp beni mutsuz eden herkese göstermek istiyorum. İşte sen bana bunu yaptın dercesine.

"Engeller sıradan insanlara sıra dışı olsunlar diye tanınan fırsatlardır.." değil mi? Yazan kimse eline sağlık. Hayatın önüme bu kadar çok engel çıkarmasını da belki buna yormak gerekir. Aslında en çok unutmak gerekir ama unuttuğum şeyleri günün birinde hatırlama ihtimali beni hep korkutur. Unuttuğun her şey bir şekilde hayatındadır ama düşünmediğin şeyler sen istemediğin için hayatına tutunamaz ve mutluluğunu ememez. İşte bu yüzden bende düşünmemeye karar verdim. Günü geldiğinde düşüneceğim tabi. Ama günü geldiğinde.

19. yaşıma böylesine fena bir ruh haliyle girmek istemiyorum çünkü. Bu günleri güzel hatırlamak adına kendime düşünmeyi yasaklıyorum artık. Herkes harıl harıl geleceği için bir şeyler yapmaya çalışırken,herkes imkansızlıklardan imkanlar yaratmaya çalışırken ben payıma düşmeyenleri beklemeyeğim artık.

19. yaşım çok daha farklı olacak. Her şeyden önce ben bir yaş daha büyümüş olacağım ve yaşadığım her şey bir beden küçük gelecek. Nefes alıp vermeye yaşamak demek istemiyorum artık. Anın içini doldurduğum kadar yaşacağım. Her şey yeni bir başlangıç için hazır. Ben de hazır olacağım.

Sen de hazır ol blog. Ben değişmesem de akıp giden zaman nasıl olsa değişecek. İnatla eskisi gibi olmaya gerek yok artık. Madem uğruna döktüğüm emekler yetmedi daha çok dökeceğim ben de. Başıma gelenleri unutmadan hazmederek yol alacağım artık.

Nasıl olsa istesem de iki kez yıkanamam bir nehirde. Her ıslandığımda ilk boğuluşumu hatırlayacak olsam da kulaçlarımı bir bir geçireceğim akıntıya. Nasıl olsa istesem de aynı dalga iki kez boğamayacak beni.
"Hayat devam ediyor." demiştiniz ya hep. Artık eskisi gibi devam etmeyecek. Başka dalgalarda boğulmaya gidiyorum ben.

Hiçbir acı ilk kez yasadığımda hissettiğim acıyla boy ölçüşemez nasılsa. Bir kez daha yaşamaya gidiyorum .

Şimdi sen bu güzel atilla ilhan şiirini oku. Bende yavaştan yola çıkayım.

kadehini kaldır on sekiz bir daha kaldır
yıkılsın bu temmuz bırak ayaklarına
kafesinden çıkar yürek diye taşıdığını
köprülerini at gemilerini batır
ellerini ellerimin üstüne koy on sekiz
sen de bir ıslık uydur devrik ıslığıma
ömrümüzü bir suç gibi ayarlamadık mı
ağır bir hüküm giyer gibi öleceğiz



Kendine iyi bak.







Mide Fesatı ..

6 Kasım 2010 Cumartesi

Hiçbir Şey


Sana yazacak hiçbir şeyim yok blog. Çok üzgünüm. Buraya bir şeyler yazmak için her oturuşumda yazacak bir şey bulamamanın ezikliğiyle kalkıyorum. Hani yapman gereken bir sürü şey olur ama nereden başlayacağına karar veremediğinden hiçbir şey yapmazsın ya,işte ondan benim durumum. Yazacak çok şey var ve anlatacak çok hikaye var ama sonuç sıfır. Nereden başlayacağımı bilemiyorum.

En güzeli hiç başlamamak sanki.Keşke hiç başlamasaydım bende. Hazır gidebilme imkanım varken çekip gidebilseydim. Dükkanı kapatıp tası tarağı toplayıp tek gidişlik bir bilet alıp uzaklaşabilseydim imkansızlıklarımdan. Ama olmuyor işte. Bir şekilde yüklendiğin sorumluluklar kambur oluyor sırtına. Nefes alamasan da artık nereye gidersen git yanında taşıyorsun. Bir türlü yutkunamadığın bir şey oluyor zamanla gerçekleştiremediğin hayaller. Ne kadar yutmaya çalışsan o kadar boğuluyorsun,ne kadar debelensen o kadar batıyorsun.

Sussan her şey güzel aslında. Yada bir daha hiç görmesen,unutsan mesela. Her şey güzel. Ama her sabah karşında duruyor bir kırığı hayallerinin. Gideceğin yol bile o kırıkların üzerinden geçiyor.

Anlatamıyorsun ki kimseye. Mutlu olmaman için bir sebep yok diyorlar. Mutlu olmak bir zorunluluk değil oysa ki. Mutlu olması gerektiği için mutlu olamıyor insan. Bardağın dolu tarafını gösteriyorlar hep sana. Oysa yarısı boşken o bardak dolu değil ki!

Pollyanna kadar aptal olmalı sanki herkes. Pollyanna saçmalıyor diye herkes saçmalamalı. Minnettar olmalıymışım,şükretmeliymişim halime. Ben ister miyim küçük dertlerle mutsuz olmayı ? Cemal süreya'nın da dediği gibi küçük şeyler belki ama günün bu saatinde anıt gibi duruyorlarsa önümde sorun bende mi olmalı? Bir türlü memnun olamıyormuşum. Öyle diyorlar. Sadece ölenlerin ardından mı ağlamalı bir insan ? Asla sahip olamayacağını bildiğin bir hayat da senin ölümün olamaz mı?

Karamsarmışım. Evet çok karamsarım. Zevk almasını bilmiyormuşum hayattan. Kovalamacada hep ebe olan sensen nasıl zevk alabilirsin ki oyundan ? Ben mi yanılıyorum ? Çok mu haksızım ?

Hayal kırıklıkları da saç kırıkları gibi olsaydı keşke. Köşedeki kuaföre gidip aldırsaydım hepsini. Her makas darbesinde hafiflerdim,rahatlardım. Hiç değilse bir çözümü olurdu belki yutkunamadığım şeyin. Ben ki iflah olmaz bir mide fesatıyım. Bunu yutamadım işte. Anlayın.

Bakışlarınız da bile parçalanan hayallerimi görüyorum belki. Ya bana acıyorsanız?
Günün bu saatinde anıt gibi duruyorlar işte karşımda yanıldıklarım ve yanılttıklarım .

Tabi bir de yaptıklarım ve yapamadıklarım var. Ve aslında görürünürde olan sadece onlar. Kimse satır aralarını okumuyor çünkü. Sadece yaptıkların ve yapamadıklarını soruyorlar. Sadece onları okuyup onlarla yargılıyorlar seni.Evet sadece yaptıkların ve yapamadıkların var. Ne sen varsın aslında ne de doymadan kalktığın sofralar.





Mide Fesatı ..

29 Ekim 2010 Cuma

Üç Elma

Tabi ki her zamanki gibi saçmalamaya geldim blog. Hazırlıklı ol :)







Bir gün birisi bana yalanlarla yaşamanın,kandırılmanın her zaman daha güzel olduğunu söylemişti. Bu yüzden hepimiz çocukluğumuzu özlüyormuşuz. Öyle demişti bana. Birisi ..

Haklı olacağına hiç inanmazdım ama haklıymış. Sadece ben öyleyim sanıyordum ama o birisi de yaşamış bütün bunları. O birisi de merak ediyormuş kendi masalını.

Öyle değil mi gerçekten de ? Hepimiz ne zaman ve nerde bırakırsak bırakalım camdan ayakkabımızı hep bir prensin geri getireceğini düşünüyoruz. Hepimiz bir gün bir şekilde bir masalı yaşayacağımıza inanıyoruz. İnanmaya zorluyoruz kendimizi.
Ne kadar gerçekçi olmaya çalışsak da ...

Peki ya her şey daha farklı olsaydı? Masallar daha farklı olsaydı mesela. Yine inanmaya zorlar mıydık kendimizi?

Mesela kül kedisiyle aynı ayakkabıyı giyen bir sürü genç kız olsaydı o baloda.
Mesela pamuk prensesin canı elma yemek istemeseydi o gün.
Mesela rapunzel uzun saçtan sıkılıp kestirseydi saçlarını.
Yada uyuyan güzel prensini beklemekten sıkılıp uyansaydı aynı güzellikte olur muydu uyuyan güzel masalı?
Büyük ihtimalle olmazdı.

Büyük ihtimalle anneler çocuklarına masal anlatmak yerine gerçek hayatı anlatsalardı biz de mutlu sonlar beklemezdik hayattan. Sonunda da bu kadar yorulmazdık.

Keşke masallar olmasaydı demiyorum. İyi ki masallar var. Bir tek masallarda var çünkü beyaz atlı prensler,mutlu sonlar ve mucizeler.

Ama keşke anlatmasaydılar bize masalları. Hep saklasalardı. Keşke onları dinleyerek büyümeseydik. Belki o zaman daha çok severdik hayatlarımızı,daha çok benimserdik. Hatta bence daha çok isterdik yaşamayı. Daha gerçekçi bakabilirdik yaşadıklarımıza. Daha az hayal kurardık ve daha az üzülürdük sonunda.

Bunları söylediğimde o birisi bana şöyle dedi :

"Hiç o şekilde düşünmedim ben. Çünkü hep kahraman olacağıma inandım. Masalımı merak ettim herkes gibi."

Sence söylemeli miydim ona hiçbir zaman kahraman olamayacağını? "Boşver." dedim içimden.

Zaten o dememiş miydi "Yalanlarla yaşamak her zaman daha güzeldir." diye. Boşverdim. Ve bıraktım yaşasın yalanını.Zaten beyaz atlı prensler,mutlu sonlar ve mucizeler de yalan değil mi?

Sonra ayrıldık birbirimizden. O yoluna yalanlarıyla,inandığı masallarıyla devam etti. Sahte mutluluklar yaşadı, mucizeler bekledi.

O birisi kimdi biliyor musun? Bendim. Kendi kendime konuştum bunları ve inandığım masallarla, hayalci tarafımı yolcu ettim. Saat on iki olmadan bozdum büyüyü. Bitirdim masalını. Yolcu ettim gerçeğe uymayan tarafımı.

Demiştim ya haklı olmayacağına inanmazdım ama haklıymış. Sadece ben öyleyim sanıyordum ama o diğeri de yaşamış bütün bunları. O diğeri de merak ediyormuş kendi masalını.

Daha dün yüzleştim yolcu eden tarafla. Ve anladım ki ne kadar ben gerçekçi tarafım derse desin inanıyor o da masallara.

"Gökten üç elma düşse üçünü de yerdim" dedi mesela.

"Benim de bir masalım olsun diye,
ben de bir masalın Pamuk Prensesi olabileyim diye üçünü de yerdim."




Mide Fesatı ..

23 Ekim 2010 Cumartesi

Hissetmediklerim






Sana uzun zamandır saçmalayamadım farkındayım. Bilgisayarım bozuktu ve dershane başladığından yoğundum falan... Aslında şu aralar durumum biraz da karışık. Duygu dünyama dönemeyecek kadar çok şey yaşıyorum. Zaten artık duygu dünyamın da peşini bırakmış durumdayım. O kadar çok şey oluyor ve ben o kadar çok şeye yetişemiyorum ki... Bilmiyorum hiç kendi hayatına geç kaldığını hissettin mi ? İşte şu aralar hissettiğim tek şey bu. Biliyorum ilginç geliyor ama sanki kendi hayatıma geç kalıyorum. Hep bir şeyler kaçırıyormuşum gibi geliyor. Hani çok sevdiğin dizinin haftaya yayınlacak bölümünü çok beklersin de o gün bir işin çıkar kaçırırsın ya işte öyle bir şey benim ki. Hayır kumanda benim elimde olsa belki başka bir dizi izlerim. Ama elimde değil ki.

Sahi kumanda kimde ? Bak onu bile bilmiyorum. Öyle hiçbir şey bilmeden kaçırdığım dizinin yeni bölümlerini anlamadan, anlamlandıramadan izliyorum.

Aslında buraya yaşadığım yoğunluğu da yazmak isterdim.Sende kendini bir şeyleri kaçırmış gibi hissetme diye ama biliyorsun bu bir günlük değil. Ben buraya ne hissedersem onu yazıyorum sadece.
Hissedecek pek bir şey kalmadığı zaman da hissetmediklerimi yazayım dedim.Bu yazıda sana bir değişiklik yapıp hissetmediklerimi yazacağım blog.Evet,evet yapacağım bunu.

Mesela artık ne hissetmiyorum biliyor musun?
Özgür olmam gerektiğini hissetmiyorum. Böyle istediklerimi hapsetmeye o kadar alıştım ki bu bir tutsaklık gibi gelmiyor bana.
Sonra hayallerimi de hissetmiyorum blog. Niye böyle oldu anlamadım. El yordamıyla arıyorum içimde bir yerleri ama bir türlü bulamıyorum onları. Sanki bir yere kaldırmışım da unutmuşum gibi geliyor.Yazlıkların arasında kaldı belki de. Kİm bilir .
Haaa bir de artık hiçbir vedada acı hissetmiyorum. Gidene "Elveda." demek o kadar olağan geliyor ki artık. Sonsuza kadar birilerine hep "Elveda." diyen taraf olsam bile canım hiç yanmaz sanki.

Yanar mı sence?
Bilmiyorum. Aslında hissetmediklerimden sonra bilmediklerimi de yazabilirdim ama sana bu kötülüğü yapmayacağım :)

Yeterince kafanı şişirdim zaten. İyi ki varsın. Hissetmediklerim ve bilmediklerim de iyi ki var aslında.Bazen ne bildiğini ne hissetiğini karıştırabiliyor insan.

Kaçırdığım şeyleri yakaladığım zaman ve hissetmediklerimi tekrar hissedebilidiğim zaman tekrar yazarım sana.

Çok saçmaladım zaten.

Kendine iyi bak.





Mide Fesatı ..

10 Ekim 2010 Pazar

Yeter ki ...



Siz bunu dinlerken bende biraz saçmalayayım :))




Yeter ki İstanbul'a atayım kapağı ...
Yeter ki düşmanlarımın yüzü gülmesin ...
Yeter ki annem mutlu olsun ...
Yeter ki babam kızmasın ...
Yeter ki hayallerim gerçekleşsin ...

Yeter ki diye diye ne kadar şeyi feda ettiğimi düşündüm dün gece. Yeter ki dediğim o kadar çok şey var ki ... Ve uğruna çoğu şeyi feda etmeye de hazırım. Ama bazen durup düşünüyorsun ve diyorsun ki "Gerçekten değecek mi?" Gençliğin en güzel yıllarını hindi gibi düşünerek geçirmeye değecek mi? Bütün herkes boşvermişken bu kadar sıkıca sarılmaya değecek mi? Üzülmeme,yıpranmama değecek mi?

İşte o an sadece yapmak istediklerinden değil hayatından da şüphe ettiğin bir an bence. Şüpheler bile güzel geliyor umutsuzlukların yanında belki ama o şüpheler öyle bir anda umutsuzluklara bağlanıyor ki şaşırıyorsun.Şaşırıyorsun çünkü cevabını aradığın şeyin sonu artık bir cevap aramamak oluyor. Ve bir bakıyorsun sözün bittiği yere gelmişsin.

Sözün bittiği yer ...

Oysa bilmelisin ki hayat bir şarkı gibidir. Sözün bittiği yerde müzik başlar. Ve sen dans edersin şüphelerinle,umutsuzluklarınla ve gereksiz fedakarlıklarınla. Onları da sevmeye başla. Alış onlara. "Değecek mi?" diye düşünmenin zamanı değil şimdi. Müziğe ayak uydurmanın zamanı. Sen ayak uydurmazsan bile birileri uyduracak nasılsa. Müzik yalnız değil, sen yalnızsın.

Yeter ki müziğe uyum sağla. Yeter ki dansın dışında kalma.

Dans etmek de güzel aslında. Müzik de güzel. Yeter ki dediğin her şey de bir o kadar güzel.

Değecek,hissediyorum.


Yeter ki pistte kal ..





Mide Fesatı ...

4 Ekim 2010 Pazartesi

Hayatın Matematiği


Dört gün önceydi sanırım. Çok sevdiğim bir dostumu bütün sene beraber hayallerini kurduğumuz o ışıklı şehre gönderdim. Işıklı şehre… İstanbul’a. Bütün hayallerimin içinde döndüğü benimse dışında bile dönemediğim o ışıklı şehre. Günlerin bir nehir gibi aktığı ayrılık acısının kalbi bir ateş gibi yaktığı şehre… Bütün sene kurduğumuz hayalleri tek başına yaşaması için gönderdim. Başta basit bir veda gibi geldi. Ayrılırken ve o omzumda ağlarken. “Nasılsa yine geleceksin.”dedim. İster saflık deyin ister çocukluk… Bir gün tekrar o hayalleri aynı heyecanla yaşayabileceğimizi düşündüm. Ama tabi ki olmazdı. Olamazdı.

Şimdi daha iyi anlıyorum giderken neden ağladığını. Şimdi daha iyi anlıyorum… Vedalar aslında gidenin kaldığı kalanınsa eksildiği bir çıkarma işlemi sadece. Çıkarma, ayrılma, bölünme ve parçalanma… Hayatın matematiğinin bütün bunlardan ibaret olduğunu daha iyi anlıyorum şimdi. Belli değil miydi zaten? İkiden bir çıkarsan bir kalır aslında. Açık ve net! Ama hayatın matematiğinde öyle olmuyormuş, gördüm. İkiden bir çıktı ve geriye hiçbir şey kalmadı.



Mide Fesatı ..

27 Eylül 2010 Pazartesi

Yalnız kovboy


Hayat en güzel filmdir derlerdi de inanmazdım. Gerçekten de öyle. Hiçbir senarist bu kadar başarılı olamazdı,en berbat hissettiğim anlarda bile yüzümü güldüremezdi.

Bugün ortaokul arkadaşlarımla buluştuk. Böyle konuşmayalı aradan çok zaman geçmişti ve herkes artık farklı yolların insanı ve farklı gemilerin kaptanıydı. Gün geçti zaman geçti aradan daha neler neler geçti ama dostluk hiç geçmemiş. Sanki arada hiçbir şey olmamış gibi yaptık sohbetlerimizi. Herkesin beni ertelediği zamanlarda gördüm ki onlar beni hiç ertelememiş. Bir şekilde hayatlarının bir köşesine oturtmuşlar. En güzel manzaraları görmemi sağlamışlar. Onlar bunu hiç okumasalarda onlara burdan teşekkür ederim. Bir şekilde hayatımda hep var oldukları için.

Herkesin beni pas geçtiği zamanlarda bile bir tek yalnızlık pas geçmezdi beni. Değişmeyen bir kuraldı bu hayatımda. Ben hep tek tabancaydım. Yalnız kovboydum işte.
Herkes bunu bilirdi. Ama kalabalığı yanlış yerde aramakmış yalnızlık. Bugün bunu anladım. En büyük aptallık çevren bu kadar kalabalıkken yalnız kalmak sanırdım ama değilmiş.Her gün bir nefes kadar yakın bir telefon kadar uzağında dostların varken yeni dostlara yelken açmakmış en büyük aptallık.

Sonuçta hiçbir şekilde tatmin olamıyorsun ama sen mide fesatısın çünkü. Bu dünya mideni bulandırdı ve kusmadan rahatlayamayacaksın. Kusmak için bile olsa sana avucunu açan candan dostların varken fesat fesat ortalar da dolaşmakmış en büyük aptallık. Sen,yalnız kovboy. Tek tabancasın ve hayatın hep tek atımlık. Dostluklar bile tek porsiyon hayatında. Oysa bu dünyada yataklar bile çift kişilik yapıldıktan sonra insanlar bile dünyaya çifter çifter geliyorsa zaten yalnız kalamazsın. Hayata kızma yalnız kovboy. Kendine kız. Kalabalığı yanlış yerde arama. İçinde ara. Dostlarım dediğin kimse düşmanların da onlardır. Dostlar en ummadık zamanlarda sevgilerini cömertçe paylaşan arkadaşlardır. Sizi seviyorum candan dostlar. Aradığım şey buydu. Günlerdir söylemek istediğim yapmak istediğim şeyler buydu.


Dinlediğin için teşekkürler ...

Sayende biraz kustum ve rahatladım. Ama sen de biliyorsun ben iflah olmaz bir mide fesatıyım :))





Mide Fesatı ..

24 Eylül 2010 Cuma

Seneye Bugün



Geçen sene bugün kendi kendime "Kim bilir seneye bugün nerede,ne düşünüyor olacağım." demiştim. Umutsuzluktan değil,meraktan da değil. Bir beklentim olduğundan. Aslında sonsuz kadar uzun gelen bir süre sonunda değişenlerin olacağına inandığımdan. Geçen sene bugün bunları düşünen,bekleyen,heveslenen,ümitlenen kız sonunun yine aynı bekleyiş olacağını bilebilir miydi?

En kötü ihtimale bile sırtımı dönmemiştim.Bütün ihtimalleri kucaklamıştım. Onları kucaklamak bir umudu kucaklamak gibiydi. O zamanlar bütün ihtimaller güzel umutlardı benim için. Seneye bugün yaşayacağım şeyin umutsuzluk olacağını bilebilir miydim? Hiç kimse bilemezdi. Ben de bilemedim. Yine bir yağmurlu günde aynı sokağa bakıp aynı şeyi özlemle bekleyeceğimi de bilemedim.

İşte. Bu sene. Bugün. Yine. Burdayım.


Oysa seneye bugünü düşündüğümde buraya güzel şeyler yazmayı da düşünürdüm. Beğendiğim bir şiiri buraya yazıp tüm kötü düşünceleri de kurutup bir kitap arasında unutmak isterdim. Tüm kötü düşüncelerim,tüm unutmak istediklerim bir oldular ben güzel düşler kurarken onlar hayallerime el salladılar uzaktan.

Unutmak istediklerim benim,hayallerim başkalarının oldu.
Sonunda herkes memnun oldu.
Herkes mutlu oldu.


Ben olamadım.




Mide Fesatı ..

21 Eylül 2010 Salı

Rüzgarın Kızı


“…Durduk yerde bir gün hayatını değiştirmek için bir fırsat verirler sana. Ve sen hayatında bir dönüm noktası aramaya başlarsın. Her gün böyle bir fırsat geçmez eline, bilirsin. Değerlendirmek için bir yol bulmaya çalışırsın. Bu yol gözlerini ne kadar kör etse de hayatından ne çok şeyi alıp götüreceğini bilsen de artık eskisi gibi hiçbir şeyden habersiz küçük kız olamayacağını bilsen de göze alırsın hepsini. İnandıkların uğruna, beklentilerin uğruna, hayallerinin uğruna savaşırsın.

Zordur hayat, zordur savaşmak. Çünkü hayallerin, inandıkların, sevdiklerin, değer verdiklerin vardır bir yanda. Diğer yanda uğruna yürünmeyi bekleyen yollar, aşılmayı bekleyen engeller, yoluna taş koyan gerçekler vardır. Şartlar vardır. Bilirsin. Hepimizin baş etmek zorunda olduğu hayat şartları… Yapabileceklerini sınırlayan şartlar. Bir gün durduk yerde onların hepsini aşmak istersin, arkanda bırakmak istersin. Bundan sonraki yaşamının nerede, nasıl, kimlerle, hangi baş belası şartlar altında olacağını belirlemek istersin. Çabaların bir sonuç versin istersin.

Deniz ne kadar dalgalı olursa olsun ufak bir yelkenlide yol almaktır hayalin . Yıllarca hasretle baktığın ufuklara ve onların ardına gitmektir amacın. Belki de hayattan tek beklentin budur aslında. Çok da bir şey değil dersin kendi kendine. Ufak bir yelkenlide gidebildiğin kadar gitmek… Artık hayatını seni sınırlayan şartlar, imkânlar hatta bazen imkânsızlıkların olmadığı bir yere gitmektir tek hayalin. Evet, evet çok da bir şey değil aslında. Hayattan tek istediğin buysa eğer. Çok da büyük bir şey değil bir yelkenliye atlayıp ufuklara yol almak. Deniz ne kadar dalgalı olursa olsun, rüzgâr ne kadar yoluna engel koyarsa koysun.

Tam yola çıkacağın anda, hazırlıklar başladığında öyle durduk yere birden denizin ne çok dalgalı olduğunu görürsün. Ufak bir yelkenliyle yola çıkmanın ne zor olduğunu. O anda geride bıraktıkların aklına gelir. Bir öğüdün hayali kulaklarına dolar. Ne demişti baban?

“Rüzgar her zaman senin yelkenlerini doldurmaz. Bazen sen onu arkana alıp gitmeyi bilmelisin.”

Rüzgarı da arkana alıp git rüzgarın kızı. Aslında bir yelkenliye bile ihtiyacın yok biliyorsun.

O kocaman yüreğine doldur rüzgarını. Git istediğin yere.
Rüzgarın bir kitabın sayfalarını çevirdiği gibi. Rüzgarınla yeni sayfalar aç kendine…”



Mide Fesatı ..

29 Temmuz 2010 Perşembe

Kıymalı Poğaçalar

Çocukluğum kıymalı poğaçaların içinden kıyma çıkmasını bekleyerek geçti. Şaka yapmıyorum. Cidden böyle.Hiçbir zaman kıyma çıkmadıo poğaçalardan ve bak bu kadar büyüdüm bu kadar. Yine kıymasız bütün kıymalı poğaçalar.

O zamanlar anlayamıyorsun tabi kıymanın kilosu kaç liradır,satan kişi bu poğaçayı kaç liraya satar, ne kadar kıyma koyarsa bu poğaçalardan kar edebilir.çocuksun ya anlamıyorsun,düşünmüyorsun bile.

Satan tezgahtardan kıymalı poğaça istiyorum ama poğaçadan kıyma çıkmıyor. Yine de Çocuksu bir inatla ısrar edip hep aldım o kıymalı poğaçalardan ve içinden hiç kıyma çıkmadı. Zaman geçtikçe büyüdüm,anlamaya başladım. Poğaçayı kıymalı alsam da almasam da hep sade poğaça yemiş gibi olacağım. Çünkü bunlar satışı arttırmak için yapılan çakallıklar.

Merak etme. Artık almıorum o kıymalı poğaçaları. Boşa umut etmek saçma çünkü. Zamanla boşa umut etmemeyi,sade poğaça almayı öğreniyorsun.

Umut fakirin ekmeği derler ya. Ekmeksiz doymayı öğreniyorsun sende herkes gibi. Gidiyorsun bir sade poğaça alıyorsun. Doyuyorsun.

Umutların,hayallerin doyurmuyor çünkü karnını. Biliyorsun nasılsa sen sofradan hep aç kalkanlardan olacaksın. Hayatın boyunca. Öğreneceksin sade poğaçayla açlığını yatıştırmayı.



Mide Fesatı ..

23 Temmuz 2010 Cuma

Benim söyleyecek bir lafım var ve midem boşalana kadar konuşacağım...

Evett.. Nihayet yazabildim bir blog.

İçimi günlüğümden başka dökebileceğim bir şey daha oldu.Nihayet ..
Neden daha önce yapmamıştım? Şu aptal sınavı bekliyordum tabi ki. LYS'yi ..
Sınav aptal,ben ondan da aptal... Bekledim durdum bir yıl boyunca. Ne oldu ?
Ne değişti? Geleceğim dediğim şeyin bana verdiği şey ne oldu?
Tabi ki hiçbir şey !!..
Sana şunu söyleyeyim. Garantici olmayacaksın hayatta. Cesur olacaksın.
İstediğinin ne olduğunu en iyi kendin biliyorsun çünkü. Başkası değil. Kendi isteklerin uğruna gemileri yakmayı bileceksin.
Bu blogta yapamadığım,olamadığım,istediğim her şeyi yazacağım. Başka türlü içimi dökemem çünkü. Başka türlü ben ben olmaktan çıkarım .. Ben yazacağım sen de dinle. Öyle çok muhteşem bir hayatım yok ama olsun. Yine de dinle. Herkes konuşmanın peşinde çünkü. Ben birisi beni dinlesin istiyorum. Basit bir blog olsan da, kimse bilmese de görmese de sen gör,sen dinle istiyorum ...
Şimdilik bu kadarı da yetsin sana. Bu blogta kural yok çünkü. Sınırlarda yok. Hayatımın,hayatın çok üst sınırlarına çıkıyorum. Sınırsız oluyorum.
Senden ve benden başka kimse yok burda. Biliyorum. Ve rahat rahat saçmalıyorum.
İçimi döküyorum,nefretimi kusuyorum.
Söylemek istediklerimi çok yuttum ben. Mide fesatı olmam bu yüzden. Benden sana tavsiye.
Olur olmaz şeyleri yutmayacaksın hayatta. Kimin için ne için yutmalıyım ki zaten söyleyeceklerimi. Benim söyleyecek bir lafım var. Boş değilim.
Ama önce içimdekileri kusacağım ki geçsin bu mide fesatı. Bitsin hayatımdaki bütün fesatlıklar.
Sonra yeniden dolduracağım. Benim söyleyecek bir lafım var. Ve sen beni dinleyeceksin blog. İşin bu. Ben hiç susmayacağım. Midemin almadığı o kadar çok şey var ki hayatta midem boşalana kadar konuşacağım. Sende beni dinle. Gerektiğinde konuş hatta.
Bu gereksiz fesatın ilacını buldum. Benim söyleyecek br lafım var ve midem boşalana kadar konuşacağım.
Ooooh,işte şimdi rahatladım...

Mide Fesatı ...